Ambulans Yolculuğu

İstanbul'a naklim yapılacaktı. Akşamdan İstanbulda diz konusunda başvurabileceğim neresi var diye bir araştırma yapmıştım. Sonunda Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Mustafa Karahan'ın ismine ulaştık.

Akşamüzeri Zonguldaktan 112 ambulansı ile yola çıktık. Ambulansa yüklenmeden önce şoför sordu. Gideceğimiz yer nerede? TEM'den hiç çıkmadan devam et, dedim. İkinci köprüye gelince Altunizade'ye çıkacaksın, dedim... Dedim... ama kime dedim!

Ambulans yola koyuldu. Ama o ne sürüş tekniği... Adama diyorum yavaş sür, acelemiz yok. Adam inadına virajlı yollarda gazı kökleyerek, motorcu tabiriyle kadranı kapatarak ya da yardırarak, gidiyor. Ambulans virajlarda resmen drift çekiyor. Ben ambulansın arkasında atelli bacakla tutunacak yer aramakla meşgulken ambulansımız virajlara kontra tekniği ile giriyordu... O anda aklımdan kazadan kurtulduk ama bu ambulanstan kurtulamayacağız galiba, diye bir düşünce geçti. Bir de iyileşince motosiklet yerine ambulans süreceğim, dedim... daha adrenalinli bir makina ambulans!

Uzatmayalım TEM'den kökleye kökleye gelen ambulansımız ilk gördüğü "İstanbul" levhasından D - 100 yani E5 karayoluna saptı... Bir baktım bizimkisi ambulansı sağa çekmiş, Gebze - Harem dolmuşçularına Altunizadeyi soruyor... Halbuki, adama kaç kere dedim, TEM'in sonuna kadar git, diye. Yine dedim, abi, dedim... güzel abim dedim, hem biraz daha yavaş kullan şu makinayı bacağım sarsıntıdan perişan oldu, dedim, hem de bak ilerde tekrar TEM'e giriş var, oradan TEM'e gir abi, dedim, sonuna kadar git oradan bağlantı var abi, dedim... Dedim demesine de yine bizi takan mı var!? Kaptan donatello andevallo E5'in kol gibi trafiğinde makaslara girmeyi, sanki kalp krizi geçiren hastayı hastaneye yetiştirmeye çalışıyormuşcasına, coşkuyla, arzuyla, ambulansı hoplata zıplata, kah ok gibi zıplayarak, kah kazık gibi frenleyerek, siren sesleriyle ortalığı velveleye vererek, arkada sallanmaktan beni bitap düşürererek yoluna devam etmeyi tercih etti...

TEM'den zart diye çıkmasaydı iki saat önce varacağımız Marmara Tıp Fakültesi hastanesine kaptan mağara adamından bozma ambulans şöförümüz sayesinde iki saat gecikmeli ve benim arkada milkshake kıvamına gelmiş vaziyetimle nihayet gelebildik.

Ambulansın arkasında, motosikletle yaptığım 5000 km boyunca salgılamadığım adrenalini salgılatan bu adama tüm yol boyunca makinayı deli gibi sürmesine hak verdiğim bir husus vardı. O da beni bir an evvel ilgili merkeze ulaştırıp Zonguldak'a, görev yerine bir an evvel dönüp başka görevlere çıkabilme olasılığının olmasıydı. Yani adam haklı, diyordum arkada sallanırken. Herif beni bırakacak ki biran evvel görev yerine, başka hastalar için, yeni görevler için emir bekleyecek, diye düşünüyordum. Düşünüyormuşum da haybeye düşünüyormuşum!

Adam beni marmaranın aciline inidrdikten sonra bana dönüş yolunu sordu. Ben de ilerden TEM'e giriyorsun o kadar, gelirken o yoldan gelecektik ama olmadı, dedim. İçimden, senin andavello olmandan dolayı, dedim. Ama dışımdan demedim. Andavallı aleyhisselam bana ne dese iyi? Yok hocam, ben karşıya geçeyim biraz işim var!... Ulan, saat olmuş akşamın sekizi, bu saatte ne işin var İstanbul'da? Hem madem geniş zamanın vardı da neden arkada beni perişan ederek, tam gaz geldin? Sanki acil, hayati tehlikesi olan hasta taşıyormuş gibi ortalığı birbirine kattın?